17 Ekim 2011 Pazartesi

Drive (2011)

forum resmi

Pusher serisi (1996-2004-2005 tarihli yapımlardır) ve Bronson (2008) filmiyle belli bir kitlenin dimağında yer edinen Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn, Robert De Niro’nun başkanlığındaki 2011 Cannes Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülünü kazanmış son filmi Drive’da (Sür), bireyin içerisinde hep varolan ama bir nedenle ortaya çıkan bastırılmış şiddet öğesinin eksenindeki olaylar silsilesinde, intikam almaya yeminli koruyucu meleği senaryosunda özne konumuna oturtarak, Los Angelas’ın aydınlık caddelerinin kuytu sokaklarında cereyan eden tuzaklarla dolu bir filmin altına eklemiş imzasını. Başrolünü emanet ettiği son yılların başarılı genç aktörlerinden Ryan Gosling’in kendini Driver (Sürücü) adıyla tanıtan karakterini yorumlama iç güdüsünden kaynaklı sakin, ketum ve ne zaman patlayacağı belli olmayan, derinden ilerleyen torpido edasındaki ana karakterini rüya atmosferinin buğulu ve mutlu tadı ortasında, pervasızca şiddetle bezenmiş stilize çekimlerle yoğurmuş yönetmen. Steve McQueen’in Bullitt’teki “cool” duruşunu, David Lynch’in filmlerinde aşina olduğumuz olağandışı huzurlu atmosferini, son yıllarda Uzak Doğu’dan yayılan şiddet dalgalarından ve 80’lerin şarkılarıyla da suç draması öyküsünün lezzetine lezzet katmış.

Gündüzleri araba tamirhanesindeki bir görevli ve filmlerdeki lüks arabaların kovalamacalarındaki dublörlük işini icra edip, güneş battıktan sonra da organize soygunların sürücüsüne dönüşen isimsiz kahramanımız yeni taşındığı apartmandaki tek çocuğu Benicio ile beraber yaşayan Irene’i tanır. Çeşitli tesadüflerin yardımı ve Irene’in de meyilli olduğu bu gönül ilişkisindeki mutluluk dolu yakınlaşmalar genç kadının hapishanede tutuklu olan eşinin yakın bir zamanda bırakılacağı haberi duyulduğunda kesintiye uğrayacaktır. Bir yandan tamirhanenin sahibi Shannon (Bryan Cranston)’ın arkadaşı Bernie (Albert Brooks) ve Nino’nun (Ron Perlman) karanlık işleri, diğer yandan da Irene’in kocasının sorumluluk çizgileri bir yolda düğümlenir. Bağları çözmek de ister istemez sürücümüzün yükümlülüğüdür…

Kimlik bozulmalarını veya birden fazla eş kimliği tek kişide hapsetmenin senaryosal yükümlülükleri gündüz ve gecenin ayrımını net bir gözlemle imleyerek, karakterin sosyopatik davranışların doğuşunu ay ışığının hükümdarlığını yaptığı saatleri hedeflemesiyle orantılanır. Buna sinema tarihi içerisinde verilecek en birincil örnek de Nosferatu’nın akşamleyin uyanışıdır. İşte Drive filmin ana karakterinin gündüzleri tamirci ve dublör, geceleri karanlık işleri aralayan yaşam çizgisi de aynen buna benziyor; yani geceleyin hayatın gerçeklerine gözlerini dikiyor. Bu bağlamda da filmin isimsiz baş karakterinin kurgusal portresindeki ayrımı niteleyecek akrep metaforuyla özdeşleşmesinin anlamının değer kazanışı, akreplerin gündüzleri yuvalarına çekilmelerine güneş battığında da hareketlenmesinin görsel betimleyicisi anlamına tezahür eder. Filmin girizgahını yapan kentin güven duygusundan yoksun karanlık sokaklarının orta yerindeki arabasında soyguncuların sürücülük görevini üstlenmesi, dış dünyaya karşı zırh yerine geçen kabuğuyla takındığı vakit öldürme ve adrenalini tekrardan damarlarında hisseden sürücü profilinin ay ışığında gölgesi hızlanan ruhunun bir aynası olduğu sonucunu anlatır seyirciye. Soygun anlarında sadece 5 dakikasını alır adrenalinin vücuduna pompalanması. Yine de dışa vurmaz o heyecanın izlerini, ustalıkla gizlemeyi bilir. Maharetini konuşturur; bahşedilmiş sürücülük yeteneğinin. Aynı akrebin atikliği gibi.
                 forum resmi
Karakterin iç dünyasından yansıyan suç dünyası merkezli duygular, klostrofobik etkiler sağlayan araba içerisinde şehri turlama yani polisleri atlatma göreviyle nihayete erdirilir. Güneşin etkilerinin güçlendiği saatlerde de doğal olarak karşıt personaya evrilecektir: Bir diğer işi olan dublörlüğün maskesinin gizeminde, arabasıyla akrobatik hareketleri zorlama. Nicolas Winding Refn, filmin dramatik omurgasını oluşturan çift personalı, insanlardan neredeyse soyutlanmış, gereksinim duyulmadığında konuşmayan, tüm hayat enerjisini sırtında taşıdığı akrep işlemesinin fiziksel tezahürü arabasına adayan birey profilinin, günün birinde sevda ateşine düşerse ne olurun ardındaki fikri biçimlendirişi, düş gibi girizgahını yapıp karanlığa yol alan intikam duygularıyla sonlandırışına dek vardırır. Kan, şiddet ve uzuvları kırmanın hiçbir şekilde silahlara dokundurulmadan işlenilmesi istismar sinemasının bağrından kopan bir tutkuyu geniş kitleye uygun şekil verilmesi anlamına da vardırılabilir. Ama yönetmenin kaosun ortasında bile dengeyi benimseyen yaklaşımı, istismar sineması odağından sıyrılmasının da birincil etkenidir.

Uzak Doğu sinemasının 2000’lerdeki en önemli temsilcisi OldBoy (2003)’da seyirci gözüyle haklı bulduğumuz meşru şiddet sahnelerinde kullanılan çekici (OldBoy’daki anlamı ahtapotun dokunaçlarını nitelemektir.) akrebin iğnesini betimleyişinin benzerliğinden dolayı ödünç istemesi, David Lynch’in görüntüler devindikçe kararan hikayesini ve arka plana koyduğu seyirciyi rahatsız edici uğultu veya melodik seslerinin yönetmensel ayrımını ve Jean-Pierre Melville’in Le Samourai’sinin etkilerinden kolaj çalışmasına girdiği de söylenebilinen Winding Refn’in minimalist bakış açısındaki bu yoğunluklar hemen göze çarpan ilk unsurlardır. Aynı zamanda 70’lerin B sınıfı filmlerinin yapı taşları arasındaki araba eksenli hikaye düzeneğinin “pervasız hız manyağı sürücü” uzantıları günümüz sinemasında modası geçmiş karakter üslubunu benimsediği anlamını yükleyeceğinden, bu yanlışa düşmediğinin altını çizmek için yer yer kaydırmalı yer yer de uzun planların ışık huzmelerini fon edindiği dinginliği aşk, intikam ve araba üçlüsünün arasında mekik dokuyan senaryosunda eritir. Bu yönüyle de günümüz sinemasında tam tekmil hız arayanlarını üzeceği aşikardır, ama titreyen el kamerasının klişeleşmiş yakınlığından rahatsız olanların ve durağan görünüp fırtınalar yaratan filmlere gönül verenlerin de yolu Drive’da kesişecektir.

Hikayemizin baş karakterinin ağzından hiç eksik etmediği kürdanı ve isimsizliği, western sinemasından günümüz dünyasına süzülen karakterleri andırıp, Los Angeles’ın ışıklı dünyasında aslen oraya ait olmadığını, bir varoluş serüvenini arayıp aşkı tadınca onlar uğruna cinayet işleyen, gerilimden çok şiddeti benimseyişini neo-noir estetiğindeki karanlık lirizmin emaresiyle taçlandırır Refn. Hikayesini inşa ettiği süreçte aklında dolaşan fikrin iz düşümü gangster dünyasını modernize ederken, romansın ve duyguların dışlanmadığı bir yol belirlemek olduğu, Irene ve sürücümüz arasında süregelen tutkuyu mafya dünyasında cereyan eden şiddet sarmalına vakit ayırışıyla dengelendirmesinden anlıyoruz. Bu senkronizasyon, Irene’in kocasının geçmişten kalan bireysel sorumluluklarının gün yüzüne çıktıktan sonra bile devam edecektir. Bu sebeple de filmin mafya dokusunun acıyla ihtisaslı derinliklere dalışımız, karanlık sokakların dostu sürücümüzün Irene’i ve oğlu Benicio’yu koruma içgüdüselliğinden dolayı hapisten yeni çıkan kocası Standart’ın peşini bırakmayan geçmiş hesaplarının güdümündeki bahis şirketi soygununa kapı aralayan ve sonu acı kayıplar bitecek zincirleme dramatik sekansların başlangıç reaksiyonudur. Ve cast yazısı görülünceye dek sürecek ateş topunun kıvılcımları, hiyerarşik mafya temizliğine tek başına göğsünü siper ederek sahnelenir. Onca kanın ve şiddetin bilinç altında uyandırdığı tek çıkarımsa tutkunun ve masumiyetin bireylere neler yaptıramayacağıdır.

Drive filminin başrolünü üstlenen Ryan Gosling karakterin soğuk kanlılık gereksinimini yapımın süresi boyunca içselleştirerek başarılı bir oyunculuk kompozisyonu sunar. Diğer rollerdeki Carey Mulligan, Bryan Cranston, Ron Perlman ve yardımcı oyuncu dalında muhtemelen Oscar adaylıkları arasında geçen Albert Brooks da göründükleri her sahnede vazifelerini tam olarak yerine getirir. 80’lerin şarkılarıyla kenetlenmiş aydınlık ama tedirgin edici sahnelerin tansiyonun getirisi, pek çok sinema severin 2011’deki beğendiği filmler listesine adını yazdıracaktır. Belki de zirveye yakın bir yere konuşlanır. Kim bilebilir...

Drive (2011) -IMDB

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder